Kitap Tanıtımı |
Onların gayret ve çilesi tarihin sayfalarında çoktan yerini aldı; onurlu yürüyüşleri hafızalara silinmemek üzere kazındı... Merve Kavakçı
Hüda Kaya çocuklarına hem annelik hem de babalık yapan ender insanlardan biri. Ve üç kızı ile birlikte idam ile yargılanan bir mücahide... Özden Zehra Sönmez
HÜDA Hanımefendinin ve körpecik mücahide yavrularının vakarla göklere ulaşan dik başları bir an olsun eğilmemiştir. Şule Yüksel Şenler
İstediğim gibi giyinip okuyacağım diye diretiyorlar. Türban onlar için artık özgürlüğün simgesi. Benim içinse demokrasinin simgesi. Roni Margulies
Hakkı ve adaleti ayakta tutmak için şahitlik yapmak, zulüm ve haksızlıklar karşısında el ele verip yardımlaşmak da bir ibadettir. Nurettin Şirin
Onu nimet ve ganimet zamanlarında ortalarda göremezsiniz; fakat acı ve mihnet zamanlarında yanınızda buluverirsiniz. Ben bizzat şahidiyim bunun... Mustafa İslâmoğlu
Soğuk Şubatların zorlu günlerinde vahye tanıklığın yüz akı bir aile... Ramazan Kayan
ÖNSÖZ
Onun adıyla başlıyorum.
Varlığımızın ve bütün varlıkların sahibine, en güzel övgüler, sevgiler ve teşekkürler.
O, bizleri sadece bir canlı iken seçip meziyetler ile donattı.
Akıl, irade, vicdan ve yürek verdiği insana yeryüzünü sevgi, adalet ve barış ile mamur etmeyi vazife kıldı.
Yaratılış kodlarına muhalefet eden insan, adalet yerine zulmü, sevgi yerine korkuyu, barış yerine savaşı egemen kıldı. Bunların karşısında ise her çağda ve her toplumda kötülüğün güçlerine karşı mücadele eden aktif iyiler oldu.
Fakat zulme ve egemenlere karşı direnişte elini taşın altına koymaktan imtina eden topluluklar, yanı başında yaşanan zulme karşı en ufak bir insani tepki koymaktan aciz kalan pasif iyiler(!) ise iyiliğin tüm insanlara taşınması mücadelesinde sınıfta kalmaya mahkûmdurlar.
Egemen statükolara karşı direnen aktif iyiler ise, her zaman bu pasif iyilerin bilakis tepki ve eleştirileriyle karşılaşmışlardır.
28 Şubat, Türkiyenin utanç dolu tarihinde yerini alan ve hala etkileri hissedilen, sıcak tartışmalara konu olan yakın bir süreçtir.
Bizlerin de doğrusu ve yanlışı ile yaşadıklarımızın bu süreçte yerleri olduğu muhakkaktır.
Başörtüsü mücadelesi sebebiyle ilk olarak 97de başladı yargılanma sürecimiz. 98de kaleme aldığım ulusal bir heyecan gecesi ve başörtüsü başlıklı yazımdan dolayı, çoğaltıp dağıttığı için de o sırada henüz 13 yaşında olan oğlum Muhammed Cihad ile DGMde yargılandık. 312. maddeden 20 ay ceza alışım, bir kadın olarak yaşanan ilklerdendi
Başörtüsüne özgürlük isteklerimiz ve eylemlerimizden dolayı 99 yılında 75 kişi ile beraber ve tekrar üç kızımda birlikte tutuklanarak cezaevine gönderilişimiz, terörle mücadeledeki zorlu sorgulama süreci, 146 / 2. maddeden idam istemiyle yargılanmamız yaşanan ilklerdendi
Özgürlük talepleri hapsedilerek, idamları istenerek susturulmaya çalışılan üç liseli genç kız; elinde fotoğraf makinesi ile çok sevdiği gazeteciliğe hazırlanan ve haksızlıkları, zulümleri kayıt altına almaya çalışan NurulhakımÖzgürlük Türküsünü şiir olarak okutan İntisarım Özgürlük Duası yaptıran Nurcihanım
İmam Hatipli üç genç kızın bu yaptıklarıyla idamlarının istenmesi yaşanan ilklerdendi.
Radyoda başörtüsü ile ilgili bir programda, (Şuara / 227. ayetinden bahsettikleri için, 312. Maddeden ayrıca yargılanarak 20 şer ay hapis cezası alan İntisar ve program sunucusu Fatih Çolakın (bir bedensel engelli olmasına rağmen) hapsedilmeleri de yaşanılan ilklerdendi
Dışarıda yıllarca çocuk başlarına tehditlere rağmen, moral kaynaklarımız Muhammed Cihat ve Muhammed Mücahidim
28 Şubat da daha önceki darbe dönemlerinde olduğu gibi binlerce kadın ve erkeğin hayatını, kaderlerini etkilemiştir. Bu dönemlerin yaşanmışlıklarını, şahitliklerini, gücü yetebilen herkesin yazabilmesini, kayıt altına alınmasını, unutulmamasını, bizler ve bizden sonrakilerin, geriye dönük daha sağlıklı bir özeleştiri yaparak dersler çıkarabilmesini ve yaşanan bedellere bir vefa olarak, bunların tarihte yazılı hale gelmesini önemli ve gerekli görüyorum.
Tarih, yaşayanlardan ziyade, sadece yazanların eline bırakılmaması gerekir. Kendilerinin maruz kaldıkları zulümleri, acılarını, sevgilerini, direnişlerini, hasretlerini, bir başkası asla tam anlatamayacaktır zira tam anlayamayacaktır.
Bu anlamda bizzat yaşayanlar anlatmalı, yazmalı ki, bilinçli ve gerçek bir tarih oluşabilsin. Ama üzülerek belirtmeliyim ki, özellikle dindar çevrelerde bu dönemlere ait yaşanmışlıkları yazma ve anlatma geleneği hemen hemen hiç yoktur. Üstelik bu bilinçsizce de yapılıyor değil, farkındalıkla ve bilakis yazılmıyor ve konuşulmuyor.
Sol gelenekten gelen kadın ve erkeğin muhatap kaldığı zulümler ve direnişleri en konplekssiz bir şekilde, destansı bir şekilde yazılır, çizilir, filimler ve belgeseller olarak tarihte yerlerini alır. Almalıdır da. Dindar çevrelerde bizzat şahit olduğum, duyduğum, bildiğim nice ağır işkencelere maruz kalmış ancak muhatap oldukları zulümleri ve mücadelelerini yazmaktan, konuşmaktan imtina edenlere hak veremiyorum ve anlamakta zorlanıyorum.
Eğer yazarlarsa veya konuşurlarsa baskı ve sıkıntıların kendileri için devam edeceğini düşünerek susmayı tercih edenler, onur kırıcı ve aşağılayıcı zulümleri anlatmaktan utanan ve bir şeref meselesi haline getirenler şunu bilmeliler ki, her ne sebep ile olursa olsun, her birimizin yaşadıkları artık Türkiye tarihine aittir ve realitedir.
Bunları yazmayarak, konuşmayarak bu gerçekleri örtmeye hakkımız yok.Yaşanmışlıkları ört bas etmek ancak zalimin zulmünü artırır ve güçlendirir.
Yaşanmışlıkların, yaşanmamış gibi farz edilmesini doğru bulmuyorum, nitekim tarihi yanılttığımızı, gerçeklerin bilinmesine engel olmamızın vebali olduğunu; bizden sonra gelecek insanlara yanlış bir tarihi miras bıraktığımızı; büyüklerinin bu malum dönemlerde yaşadıklarını öğrenemeyen nesillere, iyi bir direniş geleneği, zulme karşı nasıl bir direniş gösterilmesi gerektiğini, bir model, bir bilinç, bir tecrübe ve gözlemden onları mahrum bırakmaya hakkımız olmadığını düşünüyorum. Aksine bizden sonra ki nesillerimizin, zulümle mücadele etmemiş ve direniş hikâyeleri olmayan bizlerle, büyükleriyle mahcubiyet duymalarına sebep o |