Kitap Tanıtımı |
Camiye varınca tüccar Arif beyin hediye ettiği saatine baktı.
Cum'aya beş vardı!.
Şimdiye kadar birçok kez, cuma namazına gelirken kelime i tevhidi anlatmayı düşünmüş fakat cumaya beş kala bu düşündüklerinden vazgeçmişti!.
Vakit, yine cumaya beş vardı ve ne konuşacağını yine pek bilmiyordu. Kelime i tevhidi, hapiste olan müslümanları, tüccar Arif beyi, yeni misafir odası takımını, avizelerini, halılarını, karısını, kalbura basmayı ve televizyondaki filmi tekrar düşündü.
Karar vermişti.
Daha erkendi!. Kelime i tevhidin anlatılması için zaman ve zemin müsait değildi. Bu düşünce sanki içini rahatlatmıştı. Zaman ve zemin müsait olsa elbette, elbette anlatırdı.
Hiç kimseden korkmadan kürsüye çıkar, tevhid ve şirkin ne olduğunu açık açık herkese anlatırdı. Çünkü biliyordu, biliyordu bütün bu gerçekleri.
Sahi ya, o bu gerçekleri camilerde değil, kitaplarda öğrenmişti. O halde bu meseleleri bilmek isteyenler de kitablardan öğrenebilirdi. Bu meseleler, böyle bir zamanda camilerde anlatılamazdı ki!
Hatta geçenlerde müftü efendi kendisine vaazda ne anlatacağını sormuş, o da şakadan, şaka olsun diye, Vallahi şaka olsun diye, "Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, onlar kafirlerin ta kendileridir.." mealindeki Maide suresi 44. ayet i kerimeyi cemaate açıklayacağını söylemişti!
Aman Ya Rabbi!.
Sen misin bunu diyen? Müftü öyle kızmış, öyle bağırmıştı ki, o zamandan bu yana değil bu ayet i kerimeyi, Maide suresinden hiçbir ayet i kerimeyi okumaya cesaret edememişti.
Müftü olacaktı sözde, şaka söylediğini nedense anlamamıştı!. Oysa bu gibi ayet i kerimelerin açıkça anlatılmayacağını, geçim sorumluluğu taşıyan her din görevlisi bilirdi!.
Zaman ve zemin müsait olsa, tabi ki bu durum değişebilirdi. Fakat şimdi müsait değildi. Bu gibi gerçekler, cemaat içinde fitne çıkarırdı!.
Cumaya beş kala yine fikrini değiştirmiş ve bu gibi tehlikeli konuları şimdilik anlatmayayım düşüncesiyle camiye girmişti!.
Caminin bahçesinden geçerken, bahçedeki yeni yeni tomurcuklanan ağaçlar dikkatini çekti. Evet, ağaçlardan ve ağaç dikmenin faziletinden bahsedebilirdi. Konuşma konusunu bulduğu için sevindi. Sık sık anlattığı bu konu için hazırlanmasına da gerek yoktu.
Büyük bir huzurla camiye girdi.Cemaatten birisinin hürmetle tuttuğu cübbesini giyerek, kürsüye oturdu. Bu kürsü oldum olası çok hoşuna gidiyordu. Cemaate göz gezdirdi ve kendisinden emin bir sesle konuşmaya başladı.
Müezzin vakit ezanını okurken, cemaat birbirini dürtüklüyor, uyuyanlar birer birer uyandırılıyordu. |