Kitap Tanıtımı |
Sorunu çözmek ya da hafifletmek hepimizin temel amacıydı. Ama hiçbir zaman yemek sorunu çözümlenmedi. "Ulusal Kurtuluş Savaşı","Erzak Bulma Mücadelesine dönüştü.Çok sayıda arkadaşım, vücutlarında yeterli kalori olmadığı için donarak öldü. Güvenlik riski çok yüksek olan köylere girmek zorunda kalındığından, gruplar halinde tasfiyeler yaşandı. Kayıpların yarısı erzak temin etme yolunda verildi. Karnını doyurma uğruna köye inip tasfiye olan gruplar oldu.Ölüm rahatlıkla göze alınıyordu. Çünkü, açlık daha beterdi. "Şehitlik"aç kalıp sürünmeye tercih ediliyordu. Beynimiz kimyasal hap ya da ideolojinin etkisiyle değil, açlıkla dumura uğradı. Bizi ölüme götüren cesaret, açlık korkusunun ta kendisiydi. Açlık, ölüm dahil her türlü riski sıradanlaştırdı. Zira, ölmek yaşamaktan daha kolaydı. İçinde bulunduğumuz yüzlerce acı çeşidi, hem ölüme hem de öldürmeye itiyordu. Başka bir deyimle, açlıkla terbiye edildik, yani terbiyesizleştik.Bilinçli ve dengeli beslenmeden uzak, yediğinden içtiğinden tat alamayan, bütün tatları unutturan, çiğneme yerine yutan, sofraya oturma yerine ayakta atıştıran; davet edilmeden sofraya oturan, öküz ya da maymun oburluğuyla yiyen, ağız dolusu ve hızlı hızlı yiyen, yerken fışırdayan, şapırdayan; kah çatal bıçağı, kah parmaklarını yalayan, yemeğin fazlasını seçerek önüne çeken, tabağını tepe tepe dolduran bir sofra "adabı" gelişti. Çayıra salınan sürünün, leşe saldıran aç kurtla-ın yeme tarzı... |