İslam, Demokrasi ve Türkiye
ISBN 9789757726975
Yayınevi Vadi Yayınları
Yazarlar Ahmet Arslan (author)
Kitap Tanıtımı Demokrasiyle ilgili teorik mülahazalar, son zamanlarda demokrasinin mümkün olup olmadığı sorusu altında gerçekleşmektedir. Örneğin demokrasinin tanımında içerilen "halkın kendi kendini yönetmesi" gerçekte ne kadar mümkündür? Özellikle temsili demokrasiden daha elverişli bir yol geliştirememişken, bunun pratik zorlukları, hatta imkansızlıkları doğrudan demokrasi imkanının inandırıcılığını zedeleyen bir faktör olmaktadır. Hele demokratik yarış sahasında demokrasi karşıtlarının bulunması halleri varsayıldığında, tutarlı bir demokratik mantığı sürdürebilmek bir çeşit demokrasi sınavının şartlarını sunar. Demokrasiyi yok etmek üzere yola çıkanların, demokratik bir düzende nasıl bir yer bulabilecekleri; hoşgörüsüz insanların nasıl hoş görülebileceği sorunu basit bir savunma mantığının içinde geçiştirilebileceği bir sorun olarak kalmıyor, giderek demokrasinin imkanı konusunda azımsanamayacak sorularla bizi başbaşa bırakıyor. Daha bir çok pratik ve teorik zorluk, demokrasinin sınırlarına işaret ederken, Türkiye nin demokrasi serüveni, İslam la ilişkiler sözkonusu olduğunda, demokrasi teorileri için zengin bir laboratuvar tecrübesi sunmaktadır. Demokrasinin vaadettikleriyle gerçekleştirebildikleri arasındaki mesafe bu bağlamda çarpıcı bir biçimde açılmaktadır. Aslında bu mesafe dünyanın her yerinde bir miktar açıktır. Bu açıklık her zaman kendini" demokrasinin kendini savunma hakkı"nın yol açtığı paradoks temelinde haklılaştırılır. Türkiye de de bu açıklık, muhtemelden her yerdekinden daha fazla olarak, demokrasinin düşmanı ilan edilmiş İslam ın yükselişinin yol açtığı tehdit temelinde haklılaştırmaktadır. Oysa basit bir gerçek vardır ki, bütün İslam ülkelerindeki demokratikleşme hareketlerinin en gerçekçi talibi İslami akımlar olmaktadır. Bunun aynı anda hem sonucu hem nedeni, muhtemelen demokratikleşmeyle İslam canlanma arasında doğrusal bir ilişkinin varlığıdır. Ahmet Arslan, bu kitapta yeralan yazılarında Türkiye de demokrasiyle laiklik arasındaki söz konusu paradoksun haklılığı üzerinde bir soruşturmayı derinlemesine sürdürmektedir. Yılların felsefi birikiminin verdiği yetkinlikle, İslam ve demokrasinin "Türkiye"ye özgü ve çoğu kez düşük yoğunluklu bir versiyonunu öne sürmenin haklılık durumunu değişik açılardan, kendine özgü üslüp ve tezleriyle irdeliyor. Bunlar, Demokrasi ve Cumhuriyet tartışmalarının aldığı hal açısından bir dönüm noktasında olduğuna inandığımız Türkiye nin geleceğine bakabilmek için gözardı edilemeyecek tezlerdir.