Kitap Tanıtımı |
Yazı bir paratoner, bir uyuşturucu, bir sakinleştirici ve hatta Freud'un
yaptığı espriye göre, Kafka'nın kendi kendisiyle iletişime geçmesini
sağlayan bir telgraf teliydi. Yaşlı bir Yahudi, Budapeşte uçağında
yolculara dağıtılan bir edebiyat dergisinin kapağında Kafka'nın
fotoğrafını görür ve onun söylendiği gibi 1924'te ölmüş
olamayacağını, zira kapaktaki adamı bu tarihten yirmi yıl sonra
Auschwitz'de gördüğünü iddia eder. Derginin editörüyse, kendisine
gelip bu inanılmaz hikâyeyi anlatan yaşlı adamı dinledikten sonra
merakla araştırmaya koyulur. Esrarın yanıtını bulmak için
Budapeşte'den hareketle, Auschwitz, Prag, Viyana, Berlin ve Oxford
üzerinden Tel Aviv'e kadar gider.
Kafka'nın son günlerini geçirdiği Viyana yakınlarındaki
sanatoryumda ve sonrasındaki yirmi yıl boyunca neler olmuş
olabilir? Auschwitz'e gönderildiği tarihe kadar Kafka ne yapmış, nasıl
hayatta kalmış, geçimini nasıl sağlamıştır? Her şeyden önemlisi de,
henüz kimsenin okumadığı yepyeni şeyler yazmış olabilir mi?
Roman, Tel Aviv'de yaşanan tuhaf bir haneye tecavüz vakasının
inanılmaz hikâyesi ve Brod'dan sekreteri Esther Hoffe'ye, Hoffe'den
de kızlarına kalan Kafka mirasının kime ait olduğu, bu mirasın
nerede kimler tarafından korunması gerektiğine dair bir tartışmayla
son bulur.
"Neredeyse polisiye türüne has heyecanların içine oturtulmuş ilginç
bir psikoloji romanı... Kafka'nın yaşamıyla ilgilenenler için de,
ilgilenmeyenler için de okumaya değer." —Izabelle Carranza
Bir coğrafyaya ait olmanın, yurtsuzluğun, belki de daha doğrusu
yurtsuzluk "hissinin", tek tek bireyler, halklar, hatta edebi eserler
üzerinde bile ne gibi etkileri olabileceğine dair genel bir izleği de olan
Kafka'nın Kedileri, okuru hayal etmeye ve düşünmeye çağıran
kışkırtıcı bir anlatı... |