Kitap Tanıtımı |
İnsanlığın en büyük sorunu insandır. İnsanın en büyük sorunu ise insanlığıdır. İlk Adem'den son Adem'e kadar insanın ve insanlığın tarihi, insanın doğasına Tanrı tarafından üflenen 'Tanrının insanı' olmak ile 'Tanrı-İnsan' olmak arasındaki evrensel dilemmanın hem kendi içinde hem de insanlar arasındaki çatışmasından başka bir şey değildir. Bu bağlamda ilk Adem ile son Adem arasında hiçbir fark yoktur. Tek fark sadece bu Tanrı kompleksi kaynaklarını tatmin etme şekli ve araçları oldu. Bu araçlar ile de kovuldukları cenneti dünyada yaratmak kompleksiyle onu cehenneme çevirdiler. İnsanlar bu ezeli ve ebedi dilemma ile her yüz yüze geldiğinde üstün olma kibrini eşit olma merhametine tercih ettiler. Bu ezeli ve ebedi dilemmayı da her zaman ve her yerde Tanrı kompleksi ihtirası ile Tanrı gibi olmaktan yana çözmeye yöneldiler. Tanrı kompleksi, her bir insanın doğasındaki Tanrı parçacığı ile kendinden daha zayıf gördüğü diğer bir insana bilgi, servet, kutsallık, iyilik ve güç gibi üstünlük iddiaları ile Tanrılık yapmak arzusunun evrensel hiyerarşik kodu oldu. Bu hiyerarşik kod Tanrıdan başka herkesin Tanrısının olduğu bir dünya yarattı. Tanrı kompleksi, mutlak bilgiye ve mutlak iktidara sahip olduğuna kesin bir inançlılık ve sabit bir fikirlilik içinde ikna olmuş bir evrensel insanlık durumu oldu. Bu insanlık durumu bir kişide tecessüm ettiğinde kişisel; topluluk, toplum, grup, parti, cemiyet, cemaat, mezhep, sınıf, elit, ulus-millet-ümmet gibi bir kolektivitede ortaya çıktığında kolektif ve bir din, ideoloji ve devlet eliyle tüm dünyaya nizam vermeye yöneldiğinde ise evrensel Tanrı kompleksi olarak ortaya çıktı. Tanrı kompleksi, kişisel, kolektif ve evrensel anlamda eşitsiz tüm insan ilişkilerinde karşılaşılan bir hayat felsefesi olarak dünyamıza egemen oldu. İnsan, Tanrı olamamanın yokluğunu 'Tanrı gibi' olmanın varlığıyla aşmaya çalıştı. İnsan, bir tarafında beşeri yoksunluğu, diğer tarafında tanrısal gücü; bir tarafında mutlak yokluk, diğer tarafında mutlak varlık iradesi ile 'Tanrı gibi olduğuna inanma' inancı ile kendine kullar aradı. Tanrılar hiyerarşisinin yanına kullar hiyerarşisini eklediler. İnsanlar, Tanrının yazgısını ve verdiği hükümleri beğenmeyerek kişisel, kolektif ve evrensel yazgıları kendilerine tanrı yaptılar. Musa'yı dinlemeyip 'haddi aştılar'; İsa'nın uyarılarına kulak asmayıp 'Tanrı RAB'bi bırakıp Tanrı Paraya tapındılar'; Muhammed'i reddedip 'birbirlerini Tanrı ilan ettiler'. Bir Tanrı yerine binlerce Tanrı kompleksine kulluk ettiler. Tanrının SÖZ'ünü terk edip Tanrı kompleksinin dilini evrene yaydılar. Kim kendi dilini ne kadar çok salgın hale getirirse o kadar anlaşılır ve yönetebilir hale geldi. İnsan hakikati, insanlık hakikatini bulmak ve bilmek üzerinde değil yaratmak, bildirmek ve ikna veya zorla kabul ettirmek üzerinden yürüdü. Bu yüzden Tanrı kompleksi, sadece bir din değil aynı zamanda da bir dil sorunu oldu. Dilin dini, dinin dilini yok etti.
Beş ciltlik eserinin bu ilk bölümünde Halis Çetin, Musa, İsa ve Muhammed'in kaderi üzerinden Tevrat, İncil ve Kuran'daki insanlığın mukadderatını etkileyen kişisel, kolektif ve evrensel Tanrı kompleksi sorununu analiz etmektedir. Tanrı kompleksi sorunsalını birinci muhatapları olan 'Tanrı' ve 'İnsan' gözüyle ve diliyle anlatan tek ve asli kaynaklar 'Tanrı' tarafı için kutsal kitaplar ve 'İnsan' tarafı için de kutsalın yorumları, eleştirileri, meydan okumaları, isyanları, itaatleri, hayata yansıyan tarihsel veya sıradan ilişkileri olduğu gerekçesiyle Çetin, kutsal yazılardaki dini, edebi ve siyasi yorumları, tarihi kişilik ve kurumları, günlük hayata yansıyan sıradanlık örneklerini bu sorunun gerçekliğine 'Işık' tutan kaynaklar olarak yorumlamaktadır. Bu 'Işık'a en fazla ihtiyaç duyduğumuz bir çağ ve zamanda. |